Blog

 

Fatu Hİva / 26.12.2018

 

 

      Markizler’in varış adası birçok yelkenci için her zaman Fatu Hiva olmuştur. Bu adada giriş işlemlerini yaptıracak ofis olmadığı için herkes ilk başta kaçak durumda oluyor. Bizde kaçaklar arasına karışıyoruz.

     Otuz metre derinliğe doksan metre zincir döşedik. Ben pek rahat değilim. Daha evvel hiç bu kadar derin bir suya demirleme yapmamıştım. Garip geliyor ama herkes aynı durumda. Sadece ön sıradaki dört tekne 10 -12 metre derinliğe demir atma şansı elde ediyor. Çok yorgunuz ama karanın manzarası bizi sarhoş etmiş durumda. Dağlar, kayalar, kayaların şekilleri, yeşilin tonları, kokular ve kuş sesleri müthiş. Seyretmeye doyamıyoruz. Tüm yorgunluğumuza rağmen teknenin baş tarafında ki her zamanki yerimize gidip, şaşkın şaşkın etrafı izliyoruz. Doyumsuz bir manzara. Akşama doğru dağlardan civarnalar akmaya başlıyor. Saatler ilerledikçe rüzgar hızını arttırıp, kamçı gibi tekneye vuruyor. Uyumamız lazım, çok yorgunuz. Ama rüzgar tekneye o kadar sert vuruyor ki, zincirimiz kopacakmış gibi kasılıyor. Koyda ki tüm teknelerde ışıklar yanıyor. Herkes başına gelecekleri tahmin ederek kaygı ile etrafı izliyor. İlk defa zincirim keşke 150 metre olsaydı diyorum. Gece 23:00 gibi üç tekne demir tarıyor. Allahtan diğer teknelere çapariz vermeden, demirlerini toplayıp açık denize kaçıyorlar. İnanıyorum ki açık denizde böyle bir rüzgar yoktur. Yorgunluktan uyuduk mu?  Sızdık mı? Bilemiyorum ama uyumuşuz. Gece boyu sık sık uyanıp, tekneyi kamçılamaya devam eden rüzgarın sesini dinleyerek çevreyi kontrol ediyoruz. Sağ olsun ultra çapamız bizi iyi sabitlemiş, herhangi bir tarama yok.Laughing

     Sabah ışıl ışıl bir havaya uyanıyoruz. Dün geceki civarnalardan eser yok. Geceki rüzgardan sonra birçok tekne çıkış hazırlıkları yapıyor. En ön sırada çıkış hazırlıkları yapan bir Alman teknesini gözüme kestirip, onu izliyorum. Zincirini toplamaya başlar başlamaz, bizde zincir toplayıp onun yerine doğru yönleniyoruz. Alman teknesinin demiri loçasına girer girmez, bizde yanı başında bitiyoruz. Onun demirinin kalktığı 11 metre suya 90 metre zincir döşeyip “şimdi nasıl istersen es” diye sesleniyorum. Artık rahatım, dün akşam 50 – 60 knot sağanaklarda 30 metre dipte 90 metre zincirle bir şey olamadıysa, 11 metre derinlikte aynı boy zincir ile hiçbir şey olmaz diyorum.

     Gece uyuduk ama tavşan uykusu. Bu uyku dinlenmemize yetmedi aslında. Bu sebeble de bugünü teknede geçirmeye karar veriyoruz. Kahvaltı sonrası miskinliğe başlıyoruz. Bedava wifi bulunca da hiçbir şey yapmadan oturmak çok güzel. Özellikle de yorgun olunca. Manzarayı seyretmeye doyamıyoruz. İnsanlar karadan denize bakmayı severler, ama aslında denizden karaya bakmak çok daha güzeldir. İstanbul boğazı hepimize çok güzel gelir ya, işte o güzellik çok yakında (karşı kıyı) kara olmasından kaynaklıdır bana göre. Yoksa ıpıssız bir deniz manzarası bir süre sonra sıkar insanı.

     Akşamüzeri koyda bulunan diğer Island Packet sahipleri bizi ziyarete geliyorlar. Tanışıyoruz Kanada’lı Linda ve Ed ile, iyi insanlar. Sonrası için tekneye davet ediyoruz. Tekneleri bizim teknemizle aynı model (460 IP), onlarınki bizimkinden bir yaş daha yaşlı. Giderken teknenin su hattında büyüyen yosun ve hayvanları gösterip, hayvanlarınıza iyi bakın diye tembihliyorlar.Wink

     Pasifik geçişi esnasında teknenin su hattında çok yoğun yosun oluştuğunu biliyoruz. Ama bir gün daha dinlenmeden hiçbir şey yapmamaya kesin kararlıyım. Teknenin baş tarafında manzaraya karşı güneşi batırdıktan sonra hemen bizde uykuya gidiyoruz. Gece çok rahat ve sakin geçiyor. Civarnalardan eser yok. Sabah erkenden dinlenmiş olarak kalkıyoruz.

     Bugün yoğun bir gün olacak. Bizim için en önemli şey, jeneratörün ve su yapıcının su girişini tıkayan kekemozları temizlemekle işe başlıyorum. Su girişinin ağzındaki plastik süzgeci o kadar iyi yapıştırmışız ki yerine, çekiçle vurarak bile çıkartamıyorum. Daha sonra bir keski alıp ağzını burnunu kırıyorum süzgecin. Su giriş deliğinin içini de iyice temizleyince, jeneratör ve su yapıcımız çalışır hale geliyor. Daha sonra özene bözene 24 günde büyüttüğümüz, yosunlarımızı ve hayvanlarımızı temizlemeye başlıyoruz. Bu kadar kısa zamanda, bu kadar inatçı yosun nasıl gelip bizi buluyor. Hala inanamıyoruz. Teknenin sancak bordası yarı beline kadar yemyeşil. Yapışan yosunlar o kadar inatçı ki, öyle kolay kolay çıkmıyor tutunduğu yerden. Ebru ile birlikte tüm gün uğraşıyoruz. Su hattının altında çok sorun yok. Sorun su hattı ve üstünde. Bu akşam yine çok iyi uyuyacağımız kesinleşti. Bu yorgunluğun üzerine. Çok rahat geçen bir gece sonrası sabah nefis bir kahvaltı yapıyoruz. Yeni arkadaşlarımız Ed ve Linda ile ada turu yapmak için sözleşiyoruz. Kararlaştırdığımız saatte su bidonlarımızı da bota koyarak, adanın tek limanı olan küçük bağlanma iskelesine gidiyoruz. Botu sabitledikten sonra yürüyüşümüze başlıyoruz. Çok güzel bir köy, her yer pırıl pırıl tertemiz. Limanın ortasında bir tane çeşme var, suyu içilebilir. Çok da lezzetli. Köy gezimiz ve şelale yürüyüşümüz gidiş geliş yaklaşık 4 saat sürüyor. Şelale öyle matah bir yer değil ama yine de yolu, yoldaki ormanları oldukça güzel. Şelalenin suyu çok yüksekten akıyor. Ama su çok az. O yüzden bize pek çekici gelmedi. Kanada’lı arkadaşımız Ed hemen suya daldı. Keyifli bir yolculuk sonrası köye döndük. Köyde yeni bir meyve ile tanıştık. Adı POMPLEMUS. Bizim greyfurtta benziyor ama çok daha büyük, yeşil ve tatlı. Acayip lezzetli bir meyve. 8 – 10 tane satın aldık. Aslında kimse satmak istemiyor. Hep takas yapmak istiyorlar. Genellikle olta takımı, tekne malzemesi ve giysi istiyorlar. Bizim yanımızda herhangi bir malzeme olmadığı için para ödeyerek meyveleri satın aldık. Köyde tanıştığımız bir aile, yarın öğlen için bizi yemeğe davet etti. Biz de geleceğimizi söyleyerek, limanda ki çeşmeden sularımız doldurup teknemize döndük. Akşamüstü yine manzara keyfi yaptık. Bu adayı seyretmeye resmen doyamıyoruz. Adayı ve insanlarını çok sevdik. Meyveleri mükemmel. Ertesi gün çeşitli hediyeler( giyecek, olta takımı, usturmaça, şarap, pil, makyaj malzemesi) alarak misafirliğe gittik. Bize çok güzel bir sofra hazırlamışlar. Mangalda tavuk, pilav, salata, meze ve meyve tabağı. Oldukça zengin ve lezzetli bir sofra kurulmuş. İnsanlar kendi tavuklarını kesmişler. Çok da lezzetli bir tavuktu. Getirdiğimiz hediyeleri çok sevdiler. Ayrılırken bahçelerinden pomplemus ve muz başta olmak üzeri bolca meyveyi, ağaçlarından toplayarak bize hediye ettiler. Ada insanlarının evlerinde ki yaşamı görmek çok değişik bir deneyim oldu bizim için. Yemek sonrası dostlarımız ile vedalaşarak teknemize döndük. Akşamüzeri  teknemizde doyumsuz ada manzarasını izlerken, etrafımızı saran dev manta balıkları bu adaya olan hayranlığımızı iyice pekiştirdi.

     Markizler’de kaçak oluşumuz aslında bizi olumsuz etkiliyor. Görevliler gelse bize kesin ceza yazacaklar. Gerçi herkes aynı durumda ama bir çoğu Avrupa vatandaşı, onların çıkar yolları var. Bizim Markizler’e giriş vizemiz de yok. Bu sebep ile istemeye istemeye giriş yapmak amacı ile yarın için yola çıkmaya karar veriyoruz.

      Önümüzde ki ada Hiva Ova olacak, bakalım bizi orada neler bekliyor.

 

Hoşcakalın.

 

Pasifik Geçişi 21. ve 22. günler

Nuku Hiva