Blog
Gibraltar / 07.10.2016
Fuengiroladan sabah sekiz gibi ayrıldık. Hedefimiz 45 mil mesafedeki Gibraltar . Deniz kağıt gibi dümdüz lehimize ciddi bir akıntı bunu hızımızın zaman zaman 7,5 knot lara çıkmasından anlıyorum. Benim teknem motorla kesinlikle bu hızlara çıkamaz.Gibraltara yaklaştıkça denizde de değişimler başlıyor. Denizin üstünde yer yer girdaplar görünüyor. Bunların içine pek girmemeye çalışıyorum. Zira hızımızı güşürüyor.
Öğleden sonra tüm haşmeti ile “ROCK” karşımızda işte . Yaklaştıkça denizlerde iyice karışıp kaba dalga oluşuyor.Tam burunda feneri görüyoruz. ilk başta niye iki fener var diyoruz dikkat edince diğerinin ilginçtir ama koca bir cami olduğunu fark ediyoruz. Bu kadar simgesel bir yere bu camiyi kim yaptırtı acaba merak ediyoruz. Öyle eski bir yapıya da benzemiyor aslında.
Biz İspanya anakarası tarafından yani gemi trafiği tarafından gelmediğimiz için fark etmemiştik ama tam Gibraltar burnunu dönünce her tarafın gemilerle dolu olduğunu görüyoruz. Bunun nasıl bir şey olduğunu anlamanız için benim chartplotter ekranımın resmini çekiyorum. Mavi gördüğünüz işaretler duran ve hareket halinde olan gemiler.
Neyse bu gemilerin arasında köşe kapmaca oynayarak Gibraltarın içindeki mazot iskelesine ulaşıyoruz. Bu işi de bir anlatayım. Gibraltar İspanyanın içindeki bir İngiltere toprağı. Küçücük, belki sizin mahalleniz kadar bile değil. Ama İngiltere. İçeride iki tane marina var. Bu marinalar tekne ile gelenlerin pasaport işlerini kendileri yapıyorlarmış. Bizde telefon ile arayarak giriş yapacağımızı söyledik. Türk olduğumuzu söyleyince vize almalısınız dediler shengen vizemiz var dedik ve bizi ülkeye !!! kabul edemeyeceklerini söylediler. Ülkeye girmek pek umurumuzda değil ama ucuz mazottan almak istiyoruz. Bunun üstüne mazot istasyonunu telefonla arıyoruz. Görevli bize gelin problem yok size mazot satabiliriz deyince hemen istasyona doğru yöneliyoruz.0,52 euro dan( yanlış okumadınız) tüm depolarımızı dolduruyoruz. Bu taraflara geleceklere tavsiye, mazotlarını mutlaka Gibraltardaki istasyonlardan doldursunlar. Bir önceki mazotumuzu Menorcadan 1,235 eurodan doldurmuştuk. Aradaki fark inanılmaz.
Gibraltar’ın hemen yan tarafı İspanyaya ait La Linea şehri. Orada oldukça büyük bir marina var. Telefon ile görüşerek günlük 30 eurodan anlaşıyoruz. Bizi diğer uzun yolcular ile aynı pontona bağlıyorlar. Marina bir sürü boş yer var. Bazı pontonlara su ve elektirik bile vermemişler. O pontonları da martılar mesken edinmiş. Marina çok büyük çevresinde de parklar ve otoparklar da olunca ekmek almak için bile bir yere yürümek resmen 2-3 kilometrelik bir yürüyüşe dönüşüyor.
Burada Cebelitarık boğazını geçmek için uygun hava bekleyeceğiz. Bu geçişi zorlu yapan üç faktör var gemi trafiği,akıntılar ve dalgalar. İstatistiklere göre bu boğazdan günde ortalama ikiyüz gemi geçiyormuş. Bu oldukça yüksek bir rakam. Bu trafiğin üstüne düzenli oluşan güçlü gelgit akıntılarını ve Atlantik rüzgarlarını da ekleyince üzerinde bolca düşünülmesi gereken bir bilmece çıkıyor ortaya. Pontondaki diğer uzun yolcularla da görüşüyoruz konuştuğumuz herkes ilk defa burayı geçecek ve herkes te aynı endişe ve merak söz konusu. Bu boğazı geçmek için bir sürü taktik var kitaplar ayrı ayrı şeyler anlatıyor. Ben herşeyi okuyup anlamaya çalışıyorum. Üçümüz kitaplardan da yardım alarak geçişimizi yapmamız için oluşması gereken şartları kararlaştırıyoruz. Kesinlikle rüzgarsız ve dalgasız bir hava olması gerektiğinine karar veriyoruz. Bazı kitaplar doğu rüzgarı olmalı diyor. Yani rüzgarı arkanıza alarak geçin diyor. Biz olacak en az rüzgar ve dalgalı zamanı bekleme kararı alıyoruz. Hergün iki kere hava durumu alıyoruz. Üç gün sonra yani 23.09.2016 günü geçiş için hava müsait gibi görünüyor. Son alışverişlerimizi tamamlayıp eksiklerimizi gideriyoruz. Bu arada konuştuğumuz iki Alman cumartesi çıkacaklarını söylüyor. Biz havanın Cuma günü daha uygun olduğunu söyleyerek Cuma çıkacağımız söylüyoruz. Onlar da fikir değiştirip Cuma günü çıkmaya karar veriyorlar. Beraber hareket etmeye kara verip telsizde 72. Kanalı görüşme kanalımız olarak kararlaştırıyoruz.
Son gün Ebru ile Nihal yolda yiyeceğimiz bir sürü yemek yapıp buzdolabına koyuyorlar. Yol boyu yemek yapmakla hiç uğraşmayıp sadece ısıtıp löpleteceğiz . Tabi Okyanus izin verirse. Zira geçmişte okuduğumuz yazılarda okyanusa çıkanlar ilk üç dört gün hiç bir şey yiyip içemiyorlar.
Son gece hepimizde biraz heyecan var.
Selamlar, şans dileyin.