Blog

 

Dominika Adası / 14.03.2017

 

Öncelikle şunu söyleyeyim Bu Dominika adasının Survivor programının yapıldığı ada ile hiç bir alakası yok Laughing. O adanın adı Dominik Cumhuriyeti ve buraya yüzlerce mil uzaklıkta .

Dominika’ya nasıl geldik hatırlamıyorum bile. Sağolsun Ebru ben bütün gün uyuklarken bizi demir yerimize kadar getirdi.Portsmouth koyunda 6 metre suya 40 metre zincir döşedik ve ben kaldığım yerden uyuklamaya devam ettim. Bol bol sıvı alıp antibiyotiğimi içerek iki gün daha dinlendim. Kendimi biraz iyi hissedince özlemle beklediğimiz ada olan Dominika adasını artık gezmeye hazırız.

İlk olarak ülkeye giriş işlemlerini 3 dolar ödeyerek bulunduğumuz koydaki gümrük binasında tamamladık. 15 gün kalma hakkımız var ve çıkış için tekrar gümrüğe uğramamıza gerek yok.Çok rahat ve çok kolay anlayacağınız. Eğer kalmaya devam etmek istersek aynı binaya tekrar girip bir 3 dolar daha ödeyerek tekrar 15 gün kalma hakkı elde edebiliriz.Martinik ve Guadaloupe hariç bu adaların tamamında East Karayip doları kullanılıyor. Ama herkes Amerikan doları almaktan mutlu oluyor. Bir parantez açalım Martinikte kesinlikle Amerikan doları geçmiyor Yell.Mutlaka Euro istiyorlar. Euronuz yoksa satış dahi yapmıyorlar Yell. Martinik gibi Fransanın eyaleti olan Guadaloupe de ise Amerikan dolarını kabul ettikleri gibi bir çok dükkan camlarına astıkları kocaman afişlerde 1 USD = 1 Euro Smile yazmışlardı. Hatta biz 20 euroluk alışveriş yapıp 50 dolar verdiğimizde para üstünü 30 euro olarak geri veriyorlardı. İçimizden tüm dolarlarımızı burada Euro yapmak geçmedi değil vallahi.  Parantezi kapayabiliriz.

Adayı gezmeye ilk olarak Indian river adını verdikleri nehirden başladık.He bu arada hiçbir yeri rehber almadan gezemiyorsunuz mutlaka rehberlerin teknesi ile gezmek zorundasınız. Bu ada doğal hayatı ve doğasının bakirliği ile meşhur. Bu doğal hayat burada bir çok hollywood filminin de çekilmesine sebep olmuş . Bunlardan en meşhuru Karayip korsanları filmi. İşte bu Indian riverda da bu filmin bazı bölümleri çekilmiş ve film seti için yapılan  bir ahşap kulübe hala orada bozulmadan duruyor. Bu nehir öyle pek matah bir yer değil ama gelinmişse gezilmesi gereken bir yer.

Ertesi gün adanın yağmur ormanını gezmeye gittik . Tüm bu gezileri organize etmesi için Aleksis diye bir acenta ile anlaştık. Ama önceden fiyat konuşulmadığı için kazığı da sonunda yedik tabi. Neyse önemli değil.  Müthiş güzel bir orman, çok ulu ağaçlar var. Müthiş huzurlu, çok güzel bir yürüyüş parkuru var . Keyifle kuş seslerini ve ormandaki yaban hayatı dinleyerek yürüyüş yaptık.

 

Bu ormanda sadece bu adaya özgü iki cins papağan yaşıyor. Dünyanın başka hiçbir yerinde bu papağanlardan yokmuş . Elimizde dürbün ile sürekli bunları görebilmek için uğraştık durduk. Seslerini duyuyoruz ama sık ve yüksek  ağaçların arasından bunları görebilmek oldukça zor oluyor. Biz bir cins papağanın üç adet bireyini dürbünle değil gözlerimizle görme mutluluğuna eriştik. Diğer cinsi hiç göremedik bile. Her iki cins papağanında doğal ortamda 2000-3000 adet kaldığı düşünülüyormuş.

Yağmur ormanı sonrasında yaklaşık 40 metreden dökülen çok güzel bir şelaleye gittik. Bu ada da pek büyük değil ama öyle yeşil ve sulak bir ada ki tam 360 tane ayrı  akarsu varmış denize dökülen. Çok fazla şelale var doğal olarak hepsini görüp gezmeye kalksanız sanırım aylarca bu adada kalmak gerekir. İşte bu şelale de acayip güzellerinden biriymiş. Hastalıktan yeni kalkmış olamama rağmen buz gibi suyuna dalmadan edemedim. Çivi çiviyi söker anasını satayım. Çok ama çok keyif aldım bu şelalede yüzmekten. Akşam yorgunluktan bitmiş vaziyette tekneye kendimizi zor attık.

Ondan sonraki gün sabah sekizde aracımız yine gelip bizi aldı ve komple ada turuna çıktık. Bu gezide de dağ köylerini ve Carip yerlilerinin yaşadığı köyleri gezdik . Çok ilginç ve görülmesi gereken yerler. Tekrar buz gibi şelalerde yüzüp sıcak sularda keyif yaptık . Yöresel yemekler yedik. Adanın insanları dost canlısı ve müziğe çok düşkünler. Bir çok köyde kamyonlara yüklenmiş vaziyette tüm kamyon kasasını kaplayan höporlörlerden yayılan  müzik  ile kulaklarımız sağır oldu. Biz kulaklarımızı tıkarken onlar mutlu mesut kıvrak müziğe eşlik ediyorlardı. Bu ada doğal ortamları vahşi hayatı ve neşeli insanları ile anlatılmaz yaşanır. Adada büyük uçakların inebileceği bir havalimanı yok. Dolayısıyla buralara ya yakındaki bir adaya gelerek küçük uçaklarla  ya Martinikten kalkan feribot ile yada Cruise gemisi ile gelebiyorsunuz.  O yüzden teknelerin buraya uğramasını çok istiyorlar. Geçmişte bu adada teknelerle ilgili hırsızlık olayları olduğundan Yell tekneler buralara daha az uğrar olmuşlar. Biz burada kalırken resmi makamlar tüm teknecilerin davetli olduğu bir yemek düzenlediler. Bu yemeğe biz de katıldık. Ülkenin üst düzey yetkilileri birçok konuşma yaptılar. Hepsinin ortak noktası bizim adamız artık çok güvenli lütfen ülkelerinizde bizim gönüllü elçilerimiz olun ve tüm tekneleri bizim adamıza uğramadan geçmemeleri konusunda uyarın demekten ibaretti. Gerçekten de  bir çok önlem alınmış ve hırsızlığın önüne geçildiği gibi her yönden çok güvenli bir ada haline gelmiş.

Eğer Karayiplere gelinirse bu ada uğranılacak adaların en başına koyulması gereken bir yer. Burada haftalarca dağlarda ormanlarda kalabilirsiniz. Deniz pırıl pırıl temiz havası suyu ayrı güzel. Çok güzel sebzeler meyveler var. Her şey bol ve oldukça ucuz.

Sekiz gün kaldığımız ve tadına doyamadığımız adadan artık ayrılma vaktimiz geldi diyerek bir sabah 07.00 da demirimizi aldık ve 55 mil mesafedeki Martinik adasına rota tuttuk.

Daha evvel uğradığımız Martinik adasının St. Pierre limanına geldik. Biraz geç kaldığımız için  ülkeye giriş işlemlerini yapmak amacıyla bir gece kaldık.  Sabah kalkıp ofisler açılınca giriş işlemlerini yaptık ve kurulmuş olan pazardan biraz sebze ve meyve aldık. Daha sonra 20 mil mesafedeki daha evvel kalıp çok beğendiğimiz Grande Anse koyuna geçtik. Bu koyda üç gün dinlenip bol bol tosba’larlaCoolyüzdük. Denizin keyfini doya doya çıkardık. Üç gün sonunda Martinikte yaşayan arkadaşımız Levent’in yanına gitmek üzere demirimizi topladık.  Nasılsa az mesafe gidiyoruz diye hava durumuna falan hiç bakmıyorduk. Demirimizi alıp 15 mil mesafedeki Du Marine gitmek için koydan burnumuzu çıkardığımız anda 30 knot rüzgar ve oldukça iri dalgalar bize hoşgeldiniz dedi. Rüzgar tam kafadan dalgalar da büyük olunca hızımız 2-3 knotlara kadar düştü tabi ki. Neyse zorlanarak da olsa 4-5 saatte Marinanın önündeki kalabalık demir yerinde zorla bir yer bularak 5 metre suya demirimizi saldık. Rüzgarlar bugünlerde hiç 25-30 knotun altında esmiyor. Havalar ve dalgalar biraz sakinleyince ABC (Aruba,bonaire,Curacao ) adalarına gitmek için yola çıkacağız. Şimdilik buralardayız , bakalım kaç gün daha takılacağız Martinikte.

Bu limana gelince Anouk teknesi Horn Burnundan dönen Ekrem İnözü ile karşılaştık. Ayrıca bizden birkaç gün sonra limana giren  , Keyif teknesi ile Ümit burnundan gelen Selim Yalçın ve Nadire Berker çifti ile de karşılaştık. Şimdi tüm Türkler hep birlikte bol bol sohbet edip anı paylaşıyoruz. Tabi ki biz onlara göre yola daha yeni başladığımız için daha çok onların anılarını dinliyoruz. Diğer iki teknede ülkeye dönüş yolundalar artık. Biz daha dönüş yolundayız dememiz için binlerce mil yol almamız lazım.

Neyse görüşmek üzere hoşcakalın.

 

Antigua & Barbuda Adaları

Şubat ayı harcama dökümü