Blog
ABC Adaları ( Bonaire-Curacau-Aruba ) / 31.03.2017
Martinik adasında toplamda iki hafta bol bol gezerek ve dinlenerek nasıl geçti anlamadık bile. Ama artık yola çıkmamız lazım diyerek taze gıda alışverişlerimizi yaptık. Martinikteki dostlara istemeden veda ederek Du Marin önündeki demir yerinden ayrılıp 2-3 mil ilerideki Saint Anne denilen demir yerine gelerek tekrar demirimizi saldık. Burada dalarak teknenin altındaki bitkileri kazıdık. Martinik deki marinanın orada teknenin altı çok hızlı yosunlanıyor. Bizde uzun zamandır teknenin altını ellememiştik bayağı bir yosun kaplamış heryeri. Biz yola çıkmadan evvel teknemizde zehirli boya olarak Copper Coat kullanmıştık. Bu boyayı atalı üçüncü sezonumuza girdik şimdiye kadar tekne altında hiç kekomoz görmedik ama yosunlanma oluyor . Zaten üretici şirket altı ayda bir ya alt yıkama yada dalarak temizleme öneriyordu fakat biz bu kuralara pek uymamamıza rağmen boyanın performansından oldukça memnunuz. Şuan tekne altı çok güzel oldu fakat bizimde canımız çıktı. Yarın sabah Bonaire adası için yola çıkacağız yolumuz yaklaşık 450 mil kadar. Yorgunluğunda etkisi ile erkenken uyuklamaya başlıyoruz.
Şimdi birçok kişinin “güneydeki adalara uğramadınız” dediğini duyar gibi oluyorum. Aslında bizde özellikle Tobaga Cays’e gitmek istiyorduk ama son dönemde yaşanan hırsızlık olayları sebebiyle bir de çok büyük problem yumağı şeklindeki Venezuella’dan daha uzakta kalabilmek amacıyla açıktan direk ABC Adaları yapmaya karar verdik. 6-7 adaya uğramamış oluyoruz ama önümüzde de binlerce ada olduğundan bunu çok problem etmiyoruz.
Sabah 09.30 da birbirimize iyi seyirler diyerek demirimizi aldık. Rüzgar tekneye sancak taraftan yaklaşık 12-15 knot civarında geliyor. Dalga boyu 1 metre . Ana yelken full açık , Cenova gönderle sancak tarafa basılmış durumda.Hava açık keyifli bir seyirle 6,7 knot hız yapıyoruz. Akşama doğru dalga boyu bir miktar artarak yaklaşık 1,5-2 metrelere geliyor. Rüzgar hızında bir miktar düşüş var. Akşam olmadan önce Cenova yelkenimizi ikinci camadana küçültüp bu şekilde yola devam ediyoruz. Ben yatmadan evvel Cenovayı tamamen kapatıyoruz. Yine sevmediğim nöbetlere başlıyoruz. Ben erkenden yatıyorum . İlk nöbet Ebrunun. Daha önce anlatmıştım ama tekrar söylemiş olayım. Biz öyle saatle nöbet tutmuyoruz ilk ben uyuduğum için 3-4 saat yatıyorum. Sonra da Ebru aynı şeyi yapıyor. Herkes kendiliğinden uyanıyor. Sadece nöbettekinin çok uykusu gelirse diğerini uyandırıyor. Bu şekilde ilk gün 155 mil yol almışız.
İkinci güne açık bir hava ile başlıyoruz. Rüzgar oldukça istikrarlı ne yönü ne de hızı hemen hemen hiç değişmedi. Hava aydınlanınca Cenovamızı yine gönder ile basıyoruz. Hızımız gayet tatmin edici 6,5-7 knot. Sabahtan akülerimiz için motoru ağır devirde üç saat çalıştırıyoruz. Bu aküler için motor çalıştırma işini hiçbir zaman ihmal etmiyoruz.Zira şunu biliyoruz ki seyir esnasında rüzgar jenaratörümüz ve solar panellerimiz harcadığımız enerjiyi yerine koymaya yetmiyor. Ama koylarda bir hafta on gün ilave bir enerjiye ihtiyaç duymuyoruz.
Öğleden sonra istikrarlı rüzgarımız yön değiştiriyor ve biz de kavança atarak ona ayak uyduruyoruz. Artık rüzgarımız iskele taraftan geliyor. Hızımız bir miktar düştü. Ortalama 5,5-6 knot civarları gidiyoruz. Hava bulutlanmaya başladı. Ama henüz yağmur yağacak gibi durmuyor. Akşam her zaman olduğu gibi cenovamızı kapatıyoruz . Rahat bir seyir oluyor. Gece nöbetimde kısa yağışlar geliyor ama pek rüzgar yapmıyor. İkinci günümüze 141 yol yapmışız.
Üçüncü güne kapalı bir hava ile başladık. Kısa kısa yağmurlar yağıyor. Aslında bu bizim hoşumaza gidiyor çünkü hava serin. Her zaman böyle olsa diyoruz kendi kendimize. Tentelerimiz sayesinde yağmurdan etkilenmiyoruz ama hava sıcak olduğunda kötü oluyor . Yolda olta atıyorum daha beş dakika geçmeden oltanın sesiyle irkiliyoruz bu kadar da çabuk gelinmez ki canım. Heyecanla çekiyoruz ama gelen balığın Baracuda olduğunu görünce hayvan ölmeden oltadan çıkartıp hemen denize geri salıyoruz. İnternette bu balık için zehirli yemeğin diyor o yüzden bizde yemiyoruz.
Bonaire :
Öğleden sonra Bonaire adasının silüeti karşımızda beliriyor.Pek yüksek bir ada değil. Bir çok yerde adayı değil yüksek rüzgar jeneratörlerini adadan daha çok görüyoruz.Adaya iyice yaklaşıp arka tarafa yani batı tarafına dönüyoruz. Önümüzde çok güzel tuz tepeleri var. Adanın güney tarafındaki tuz gölünde bayağı tuz üretimi var. Tuz gölü olurda Flamingo olmaz mı ? Çevremizde bir sürü pes pembe Flamingolar sıra sıra uçuyor. Keyifle seyrediyoruz. Bu ada dalış turizmi ile ünlü . O yüzden adanın her tarafında demirlemek yasak. Kıyıya tonozlar koymuşlar onlara bağlanılıyor.Bizide kalacağımız yere varınca boş tonoz bulabilecekmiyiz diye bir telaş alıyor. Neyse ki şana şehrin önüne gelince bir çok boş tonozun olduğunu görüp rahatlıyoruz. Tam Venezuella konsolusluğunun karşısındaki tonozu alıp bağlanıyoruz. Adanın Kordon caddesine 50 metre uzaktayız. Altımızda 5 metre su var ama şöyle söyleyeyim. Bildiğin kristal şahane sanki su yok balıklar havada yüzüyor gibi. Balıkları görseniz o kadar çeşitli ve renk renk ki inanılmaz. Daha fazla dayanamayıp hemen suya dalıyoruz. Oooo biraz soğuk ama çok keyifli. Snorkel işini yarın yaparız diyerek keyifle serinliyoruz.
Akşam olunca sıra sıra insanlar Kordon boyu geziyorlar. Araçlarda var ama ne bir korna sesi ne de sürat yapıyorlar. Herkes yavaş ve neşeli anın keyfini çıkartıyor. Zaten bu adada scuba ve snorkelle gezmek dışında yapılacak çok bir şey yok. Ada zaten çok küçük. Bütün her şey turizm için düzenlenmiş zaten.
Sabah kalkınca giriş yapmak için ticari limandaki gümrük binasına gidiyoruz. İşlemlerimiz gayet kolay bir şekilde hallediliyor. Giriş için para almıyorlar. Bu adalar grubu eskiden Hollanda Antilleri olarak anılıyormuş. İlk olarak Aruba adası ilk olarak Hollanda’dan yarı bağımsızlık alarak sistemden çıkıyor. Daha sonra Curacau Hollandanın direkt bir belediyesi olmuş. İçlerinde en az gelişmişi olan ise Kuzey Karayipler’deki diğer iki ada ile birleşerek BES Adalar grubunu oluşturmuşlar. Yani tamamı parçalara ayrılmış.
Aruba ve Curacau da bulunan petrol rafineleri ve endüstrisi sayesinde diğer iki ada bayağı gelişmiş !! ama bu ada gayet bakir kalmış. Haftada birkaç kez gelen Cruise gemileri de olmasa resmen cennet olarak kalacakmış. Bu gemiler sayesinde fotoğraflarda göreceğiniz bol bol hediyelik eşya dükkanları açılmış durumda.
Akşam üzerine doğru tonozlar için bedelini ödeneceği marinanın broşürlerini tekneye getirdiler. İstediğimiz zaman gidip ödeyebilirmişiz. Biz bu adayı çok sevdik ve dört gece kaldık. Son gün marinaya giderek günlük 10 Usd’den 40 Usd ödedim. Gayet mantıklı bir fiyat . İstemeden de olsa beşinci günün sabahında acele etmeden 40 mil mesafede ki ikinci ada olan Curacau’ya doğru yola çıktık.
Curacau :
Yolculuğumuz oldukça kısa sadece 40 mil. Rüzgar 6-7 knot civarında esiyor. Ana yelkenimiz açık motorumuz çalışıyor. Niyetimiz bu adada sadece bir gece konaklamak yani bu adayı basamak olarak kullanmak istiyoruz. Yol boyu motorumuzu rüzgar olmadığı için kapatamıyoruz. Öğlen vakti 14.00 gibi Curacau adası Spanish Water denilen koyuna dikkatlice giriyoruz. Tüm koy nakış gibi işlenmiş gibi , önümüzde chartplotter’ımız olmasa inanın bu koyda ilerlemek çok zor. Giriş zaten başlıbaşına problem zira en fazla 25-30 metrelik bir kanaldan içeri giriyorsunuz ve bu girişin yarısı bile sığlık. Hatta bizim içeri girişimizde dışarı çıkmaya çalışan bir motoryat bize yol verdi.Koyun içi doğru düzgün işaretlenmemiş birkaç tane şamandıra görünüyor ama doğruluğuna bir türlü inanamıyorum. Haritada belirlenmiş demir yerlerinden birini seçerek 6 metre suya demirimizi salıyoruz. Sarı bayrağımız sancak gurcatamızda toka edilmiş vaziyette ama biz kesinlikle giriş yapmayı düşünmüyoruz. Zira hava aydınlanır aydınlanmaz Arubaya doğru yola çıkmak istiyoruz.
Girişte sancak taraftaki otel çok güzel görünüyor. Tepelerde bir sürü çok lüks villa gözüküyor. Bu adanın gelir seviyesi sanırım oldukça yüksek.
Giriş yapmadığımız için tekneden dışarı hiç çıkmıyoruz. Sabah 06.30 da da Aruba için yola koyuluyoruz.
Aruba :
Sabah kargalar uyanmadan dikkatlice labirent gibi koyun içinden açık denize selametle çıkıyoruz. Aruba da nerede konaklayacağımızı tam olarak bilmiyoruz. Bu adaya ait pilot kitabımız da yok. O yüzden gece olmadan demir yerine varmak istiyoruz. Ana yelkenimiz açık motor çalışır vaziyette devam ediyoruz. Daha adanın kuytusundan çıkmadan büyük bir sahil güvenlik botu bizi görüp yanımıza doğru geliyor. Hızını bizim hızımıza uydurup tam dümen suyumuza ve bizden yaklaşık 150-120 metre geriden bizi takip ediyor. Bir yandan da dürbünle tekneyi inceliyorlar. Sanırım izledikleri dönem boyunca AİS izlerimi falan bilgisayarlarından bakıyorlardır. Biz telsizden çağrı beklerken hiç bir şey söylemeden geri dönüp uzaklaştılar.
Çevremiz Curacao rafinerisine girmek için sıra bekleyen onlarca gemi ile dolu. Sular çok derin olduğu için hiç biri demir atmamış ve ortalama bir mil hızla sürükleniyorlar.Bu gemilerin arasından dikkatlice çıkmaya çalışıyoruz. Tam son gemiyi de geçtik derken bu seferde tepemizde bir helikopter peydahlanıyor. O da sahil güvenlik gemisinin yaptığı gibi üzerimizde beş dakika kadar duruyor. Birbirimize el sallıyoruz. Helikopterde bizimle bağlantıya geçmeyip yoluna devam ediyor. Bu kadar sıkı güvenlik önlemlerini biz hep Venezuella kıyılarına yakın olmamıza bağlayıp memnun oluyoruz.
Rüzgar hızı bizim teknemizi götürmek için yeterli değil o yüzden motoru kapatmıyoruz. Arubaya yaklaşırken dalgalar büyüyor ama rüzgar hızı hala 7-8 knot civarlarında . Öğleden sonra 16.00 gibi 82 mil yol katederek Arubaya varıyoruz.Ana limanın içine girmeden sancak tarafta demir yerindeki iki tekne yanına üçüncü tekne olarak demirimizi 2,7 metre derinliğe salıyoruz.
Aruba Port görevlileri giriş yapılması için tekneyi de görmek istedikleri için giriş işlemimizi yarına bırakmaya karar vererek dinlenmeye çekiliyoruz. Sabah dokuzda telsizimizin 11 . kanalından Aruba Portu arayarak limana yanaşmak için izin istiyoruz. Gerekli izni alınca Cruise gemilerinin arasındaki yerimize hamam böceği gibi yanaşıyoruz. Port polis, gümrük kontrol ve göçmenlik bürosundan yetkililer tek tek teknemize gelip evraklarını doldurtuyorlar. Doldurduğumuz evrakları alıp ofislerine götürüyorlar. İmza ve mühür yapıp geri getiriyorlar. Bu işlemlerde hayatımızda ilk defa teknemiz görevliler tarafından dolap içlerine kadar kontrol ediliyor. Neyse herhangi bir bedel ödemeden sorunsuzca giriş işlemimiz halloluyor ve bağlandığımız yerden ayrılıp tekrar demir yerimize dönüp aynı yere demirliyoruz. Bu adadan ayrılırken yine aynı seremoni tekrarlanıyor.Yani yine limana yanaşıyorsunuz.
Aruba adası daha ilk göründüğü andan itibaren bize sevimsiz gelmişti zaten. Koca koca fabrika bacaları bizi karşılıyor. Her taraf yıkık dökük ve eski fabrika yada rafineri binaları ile dolu. Bu adaya tatil için gelmek pek akıl karı değil ama ana limandan dev gibi Cruise gemileri eksik olmuyor. Hem de aynı anda 2-3 tanesi birden limanı koca cüsseleri ile kaplıyorlar. Her biri bir orta büyüklükteki kasaba kadar yolcu taşıyor. Tabi ki bu yolcuların bir çoğu Amerikalı. Çil yavrusu gibi ana limana dağılıp gördükleri her şeyi alıyorlar. Her taraf lüks marka mağazalarla dolu. Aklınıza hangi marka geliyorsa bu küçük adada bulabilirsiniz. Ama yöresel bir yemek isterse canınız sanırım bulmak için çok uğraşmanız gerek. Ayrıca her tarafta Casinolar tüm renkleri ile müşterilerini bekliyor.
Bizde bu kalabalığın arasına kısa bir süre karışıp vitrinlere bakıyoruz. Ama satılan hiçbir şey bize hitap etmiyor. Fiyatlar Florin denilen para birimi ile ama herkes dolar verdiğinizde gayet kolaylıkla alıyor. Bir market bulup birkaç ufak tefek malzeme alıp tekneye kendimizi zor atıyoruz. Bu adada en çok sevdiğim şey kayalıklardaki koca koca İguana'lar oldu .
Buradan sonra Güney Amerika kıtasındaki Colombiya’ya gideceğiz. Aradaki yol oldukça tehlikeli olarak kabul edilen bir etap o yüzden uydun hava denk getirmek gerekiyor. İnternette burada 3-4 hafta hava beklemiş olan bir sürü teknecinin yazılarını okuyoruz. Bizim şansımıza hava tahmin siteleri iki gün sonrası için 15 knot civarında rüzgar veriyor ve bizde 25.03.2017 cumartesi günü yola çıkmaya karar veriyoruz . Tabi ki tahminler değişmezse.
Hoşcakalın