Blog
Şelaler ve San Blas adaları / 07.02.2018
Tembellik izlediğiniz üzere tüm hızıyla devam ediyor. Web sayfamıza en son ağustos ayının sonunda yazı eklemişim , o günden beri bir sürü arkadaşın sitemlerini kabul ettim. Şuna eminim sizde arada bizim sayfaya girip göz atıyorsanız bol bol hatırımızı sormuşsunuzdur.Siz bize sitem ederken bizde boş durmuyor geziyorduk .Yorgunluktan da ölüyorduk. Acıyın bize lütfen. Şaka şaka .
Türkiyeden döndükten ve ülkenin yorgunluğunu üstümüzden attıktan sonra gezmemiz lazım dedik ve Arjantinin Buenos Aires şehrine uçtuk. Bu şehri hallaç pamuğu gibi attıktan sonra yine uçağa atladık ve aynı ülkenin şelaler bölgesi olan Iguazu'ya uçtuk. İguazu şelalesi öyle bir yer ki yer gök şelale . Şelale denince alışmışız bir tane şelale görüp dönmeye. 2-3 kilometrelik alanın içinde 250 adetin üstünde farklı şelale akıyor. Akıyor diyorum ama öyle böyle değil. Eğer şelaleleri seviyorsanız mutlaka İguazu'yu görmeniz gerek . İnanılmaz bir yer.Şelaleye suyunu veren nehir ise aynı zamanda üç ülkenin sınırlarının birleştiği yer. Paraguay, Brezilya ve Arjantin. Bunlardan gariban Paraguay’ın şelale ile alakası yok sadece şelalenin nehrine sınır ama Brezilya tarafı şelaleleri biraz uzaktan görse de farklı bir persfektiften izlendiği için orası da ayrı bir güzel. Bizde dururmuyuz hemen Brezilya tarafına da geçtik. Orada da şelale bölgesini bir güzel gezip tadını çıkardık. Toplamda bu iki ülkede 20 gün kaldıktan sonra bizi bekleyen evimiz sevgili KOZA'mıza geri döndük.
Marinanın sakin ortamında bir iki gün yorgunluğumuzu attıktan sonra hemen denize çıkmak için hazırlıklara başladık. Islak sezon bitti Artık marinaya veda ediyoruz. Altı aylık yaptığımız sözleşmemiz sona eriyor ve biz San Blas adalarına geri dönüyoruz.Hızlı bir şekilde hazırlıkları tamamladık , bolca alışverişimizi yaptık..
Bu arada bir misafirimiz var . İzmirden bir arkadaşımızın arkadaşı Meryem ekibimize bir müddet için katıldı. İnşallah pasifik okyanusunu beraber geçeceğiz. Tekneyi tıka basa yiyecekle doldurup San Blas adlarına doğru yol verdik diyeceğim ama diyemiyorum.Tekne 2400 devirde 2,5 knot hız anca yapıyor. Altı ay yerinden kıpırdamayan Koza'mız neredeyse gayrimenkul oluyormuş valla. Bu hızla 70 mil mesafedeki San Blasa bir günde gitmek imkansız diyerek rotayı Puerto Linton'a çeviriyoruz. Allahtan yolda motor ana yelken Koza 4 knotlara çıkıyor da öğleden sonra 30 mil mesafedeki Puerto Linton koyuna varıyoruz. Demirimizi oldukça büyük koyda 12 metre derinliğe salıp 60 metre kaloma veriyoruz. Manzara çok güzel her yer yemyeşil orman . Kuş sesleri ve benim hep uçak sesine benzettiğim maymun kükremesi ortama ayrı bir güzellik katıyor. Biz Colon'a giderken bu koy’un açığından geçmiştik ve uzaktan koydaki tekneleri görmüş inşallah geliriz demiştik. İyiki de gelmişiz . Burayı çok sevdik. Hollandadan arkadaşlarımız bizi ziyarete gelecekler ve onları da buradan almak üzere yönlendirdik. Koydaki ilk günümde kendime iş olarak Kozanın altını temizlemeyi seçtim ama maskeyi takıp suya inince gözlerime inanamadım Shelterbay marinada Koza'nın altı bildiğin yeni bir büyük Bariyer resifi olmuş . Teknenin altında yeni bir hayat başlamış bazı ufak balıklar (parmağımın yarısı kadar) ben teknenin altını temizlemeye çalışırken resmen bana efeleniyorlar
burası bizim diyerek. Elimdeki spatula ile kafalarına iki tane çakıp
bu teknenin sahibi benim ulan diyorum. Adamlar resmen sahiplenmişler tekneyi yaaa. Bu resifi teknenin altından temizlemek öyle bir kaç dalışla olacak gibi değil . Sabahtan öğleden sonraya kadar teknenin yarısını zor kazıyorum ama yorgunluktan da bittim artık. Sesinizi duyar gibiyim hep öyle gezmek yookkk diyorsunuz değilmi.. He heeee hem gezerim hem de böyle eziyetini çekerim işte. Bu yorgunluktan sonra işi zamana yaymaya karar veriyorum ve istifa ediyorum. Varsın yavaş gidelim azar azar yaparım diyorum.
Arkadaşlarımızı beklerken hem çevremizi tanımak için geziler yaptık hem de yeni dostlar kazandık. Daha evvel İspanyanın Blear adalarında karşılaştığımız sahibi Amerikalı olan gulet, Jubilee teknesi ile burada tekrar karşılaştık ve yeni kaptanı İzmir’den İsmail Tezdiker ve sevgili eşi Gülçin ile tanıştık.Onlar ilk başta Panamanın Bocas del Toro bölgesinde charter yapmak istemişler olmayınca kendilerine yeni üs olarak burayı seçmişler. Tezdiker ailesi ile bol bol misafircilik oynadık ve onları çok sevdik. İsmail bizi Linton da dalış okulu sahibi olan Uğur ve Nevin çifti ile tanıştırdı. Hatta Ebru Uğur'dan dalış eğitimi alıp sertifikalı dalgıç oldu.
Bir gün yanımıza hello diyerek sevimli biri geldi Kanadalı Paul az ilerimizde demirli 38 feetlik Island Packetin sahibiymiş. Hemen tekneye davet ettik o ve sevgili eşi İtalyan Daniela ile de çok iyi arkadaş olduk. Onlar da charter işi yaptıkları İngiliz Virgin adalarından İrma kasırgası sebebiyle buraya kaçmışlar ve charter şanslarını burada denemek istiyorlarmış.
Misafirlerimizi beklerken 12 gün su gibi geçti ve misafirlerimiz Özüölmez ailesi (biri çocuk üç kişi) de gelince ver elini San Blas adaları. Bu San Blas adları cennet gibi bir yer demiştim ya önceki yazılarımda, gerçektende öyleymiş yaaaa. Her ada ayrı bir güzel. Su üstü ayrı su altı ayrı bir güzel. Bu adalar grubu yaklaşık 340 adadan oluşuyor ve 150 mil uzunluğunda bir alana yayılmış durumda . Bizim daha evvel uğradığımız iki ada ve çevresindeki adalar oldukça turistikler fakat bu iki ada ve çevresindeki adalardan uzaklaştıkça diğer adalardaki el değmemişlik ve doğallığa hayran kalmamak imkansız. Bu adaların sahibi Kuna ırkı çok değişik ve ılımlı insanlar. Çok saygılar ve o kadar sessizler ki teknenin yanına geldiklerini bile zor anlıyorsunuz. Ağaçtan oyma kanoları ve kürekleri ile gelip bize Istakoz,balık ve el örgüsü Mola satmaya çalışıyorlar. Turistik olan adlarda ıstakozun tanesi 5 dolarken uzaktaki adalarda fiyat 0,5 dolara kadar geriledi. Yanlış okumadınız bir ıstakoz yarım dolar. Tamam biraz ufaklar kabul ama sizce de çok ucuz değilmi ?
Yukarıda Bolca alışveriş yaptık dedim ya. İşte onu buralarda bir çok şeyi bulamayacağımızı bildiğimiz için yaptık. Şanslıysan ve buluyorsan da birkaç kat para ödemeye hazır olmak gerek. Bazı büyük adalarda bakkal var ama onlarda da çok sınırlı şeyler var. En bol malzeme Kolombiyadan buraya ticaret için gelen Mavna tipi teknelerde yine. Kolombiyalılar buraya pirinç , yağ , şeker , patates, soğan gibi temel maddeler getirip satıyorlar. Dönüşte de Kuna’lardan Hindistan cevizi alıp kendi ülkelerine götürüyorlarmış. Zaten Kuna’ların iki geliri var Turizm ve Hindistan cevizi. Çok kısıtlı olarak da ıstakoz yakalayıp Panama City’ye yollarlarmış. Aslında Kuna’lar Panamadan özerkler ve kendi kendilerini yönetiyorlarmış. Hatta Panamadan ayrılıp kendi ülkelerini kurmak istiyorlarmış. Bana göre Panama da bunu bildiği için buralara hiçbir yatırım yapmamış . Yol ,su, elektrik hiçbir şey yok. 50-60 kilometrede bir küçük bir havalimanı yapmışlar ve bu havalimanlarına günde bir sefer küçük bir uçak gelip yolcuları Panama City’e götürüyor. Onun haricinde tek vasıta Kuna’ların Lança dediği güçlü motorlu kayıklar . Bu kayıklar ile seyahat oldukça pahalı (40-50 usd ) yolcularını adalardan toplayıp karayolunun olduğu yere ulaştırıyor. Oradan sonra taksi varsa taksi yoksa ChickenBus dedikleri otobüsler ile yine Panama city ulaşıyorsunuz . Ben bir ada da hastane de gördüm ama başka yerde varmı bilmiyorum. Adaları öyle büyük yerler olarak düşünmeyin hepsi bizim Heybeli yada Kınalıada’dan çok daha ufaktır. Kısaca bu iyi niyetli sakin insanlar kendi yağları ile kavruluyorlar. Bu arada Panama girişinde ülke giriş parası (185 usd) ödediğimiz halde Kuna’lar da ülkelerine girdiğimiz için tekneden 20 usd ve teknede bulunan her kişi içinde ayrıca 20’şer dolar alıyorlar ve bu sadece bir aylık para. Gelecek ay oradaysan ve dolaşan görevlilere yakalanırsan aynı parayı tekrar veriyorsun. Ben Panamaya para ödedim dedim görevli orası Panama bizim ülkemize de girdiğin için para vereceksin diyerek bizim 80 doları kaptı.
San Blas adalar grubu yaklaşık 150 millik bir alanı kaplıyor dedim ya işte bu 150 milin açık denize bakan tarafı neredeyse tamamıyla resifler ile kaplı diyebilirim. Okyanusun hırçın hali adalar arasına neredeyse hiç ulaşamıyor. Su derinlikleri hiçbir yerde 50 metreyi geçmediği gibi bir çok yerde de sığlıklar var . O yüzden adalar arasında dolaşırken çok dikkatli olmakta fayda var zira en ufak hatada gayrimenkul oluverirsiniz. Biz Türkiyeden çıktığımızdan itibaren Navionics haritamızdan bayağı memnunduk. Ne zaman ki buraya geldik Navionics cortladı. Birçok yerde resifleri göstermiyor yada yanlış yerde gösteriyor. O yüzden buralara gelmeden önce Eric Bauhaus’un Panama pilot kitabını edinmek şart. Adam taaaa Almanyadan gelip buraların kitabını yazmış . Hem de mükemmel yazmış kitap da bir hata bile yok. Biz buraya gelince kitaptaki haritaların taranarak bilgisayara aktarılmış Open CPN halini bulunca da adalar arasında gözümüz kapalı cirit atmaya başladık. Bu Open CPN haritalar bir yerde satılmıyor denizciler arasında elden ele dolaşıyor. Bu arada Eric Bauhaus ile de Puerto Linton daki marina da tanışma şansı yakaladığımızı da gururla söylemek isterim.
Adalar ile ilgili söyleyeceğim kötü üç şey var bence . Birincisinden yukarda bahsetmiştim alışveriş olanakları çok kısıtlı. He bu arada söylemiş olayım buralarda su bulma şansınız da yok. Kuna’lar suyunu nehirlerden taşıyor ve içiyorlar. Burada uzun kalmak isteyenler ya iyi bir yağmur toplama sistemine sahip olacaklar ya da iyi bir su yapıcıya. İkincisi çöplerinizi atacağınız bir yer yok. Biz çöplerimizi biriktirip adaların uygun bir yerinde yakma yöntemi uyguladık. Çöplerimizi yakarken bir yandan da denizin getirdiği plastikleri toplayıp ateşe atarak küçük de olsa çevre temizliği yapmaya çalıştık. Bu arada havayı kirlettin demeyin o kadar hata kadı kızında da olur. Üçüncüsü ise yerli halkın ÇİTRA dediği hayalet sinekler. Abicim bir sinek düşünün hiç görmüyorsunuz ama sizi elek haline getiriyor. Hayvanı daha görmedim inanın ama ısırıldığınızı öyle bir anlıyorsunuz ki her tarafınız kıpkırmızı benek benek oluyor, suçiçeği dökmüş gibi. Adalardan birinde yaklaşık bir saat geçirdim geri döndüğümde abartmıyorum bacaklarımda yüzlerce ısırık izi olmuştu. O saatten sonra bir daha adalara çıkmamaya çalıştım, çıkıyorsam da uzun giysiler kullandım. Hollandadan gelen arkadaşımızı öğle bir sokmuşlar ki iki gün sonra arkadaşın ayağı oldumu sana davul. Bir iki ilaç kullandık baktık hala ayak şişmeye devam ediyor. Daha tatilleri bitmeden palas pandıras hastaneye koşturdular. Panama City deki hastanede İki gece yattı bizim zavallı Kıvanç . Tek tesellimiz ufak çocukları vardı adı Mia ona bir şey olamamasıydı.
Neyse bizim misafirleri kazasız belasız (pek belasız değil ya ) gönderdikten sonra bizde eski dost Shelterbay Marinanın yolunu tuttuk. Niye mi oraya gidiyoruz Kanal geçeceğiz ya anacım orada kanalcılarla randevumuz var. Onu da artık sonraki yazıda anlatayım.
Hadi hoşcakalın